ARD Sigorta Aracılık Hizmetleri





















ARD Sigorta Aracılık Hizmetleri

2017 den, 2018 e zıplarken..!

Yayınlama: 30.12.2017
607
A+
A-

2018 e bir adım kala, bu gün, sizlerle siyasi açıdan ABD – AVRUPA – KOMŞULARIMIZ ile ilgili ana kritik yapalım. Bakalım bundan ne sonuçlar çıkaracağız.

Yılın son gününden, yani bugünden iki gün önce ABD de yayımlanmış bir gazetenin başlığıydı bu. Yazının alaycı başlığı, 2017’ü “kötü bir yıl” olarak damgalamış zaten. Daha da kötü olmadığı için adeta “şükreder” bir halde.

2017 Yılı gerçekten, “hatırlanmak istenmeyecek” cinsten “kötü” bir yıl mıydı gerçekten?

Aynı hükmü, her yıl için vermek mümkündür. Zira bir yılın kötülüğü ya da iyiliği; yerine, durumuna, kişisine göre değişir. Örneğin, Suriye için kesinlikle kötü bir yıl oldu. 2017’de Suriye’deki “insani trajedi”nin boyutları daha da genişledi. Hayatını kaybeden insanların sayısı 500 bine vardı. 7,5 milyon insan ya ülkeyi terk etti veya evinden barkından oldu.

Güneyimizdeki Suriye’de yaklaşık dört yıl önce olaylar başladığında ülkenin nüfusunun 21 milyon dolayında olduğunu, kendisinden çok daha kötü durumda birçok ülke bulunan, dünyanın “orta halli” ülkelerinden biri sayıldığını düşünürsek, 2017 yılında Suriye için söylenebilecek tek şey, “felâket”tir. Suriye, ülke olarak, halkıyla birlikte 2017’te daha da mahvolmuş, talihsiz bir ülkedir..

Bu arada, kuzeyimizde Ukrayna, Kırım’ı kaybetti. Rusya Kırım’ı ele geçirdi ve feci bir ekonomik krizin içine yuvarlandı.

2017, Rusya ve Ukrayna açısından nasıl yazılacak acaba?

Ne olursa olsun, 2017, Karadeniz havzası ve Avrupa’nın doğusu ve giderek uluslararası sistemin Soğuk Savaş sonrası yeniden şekillenmesi açısından, herhalde, “dönüm noktası” addedilecek bir yıl olarak tarih kayıtlarına geçecek.

2017, Türkiye açısından ise çok muhtemeldir ki ve ne yazık ki, “Türkiye öyküsü”nün “sonunun başlangıcı” yılı olarak değer taşıyacak. Geniş bir jeopolitik alanda “örnek ülke” olarak gösterilen Türkiye, bu özelliğini, 2017’de kaybetmek üzeriyken toparlandı.

Türkiye’ye “örnek ülke” özelliğini kazandıran, “Siyasi İslam ile demokrasinin uyumlu olabileceğinin somut örneği” olmasıydı.
Türkiye’nin böyle algılanması ve bu şekilde sunulmasıydı.

Bu “Türkiye örneği” durumuna iki olgu imkân veriyordu:

  1. Türkiye’de “Siyasi İslâmcı” sayılan bir partinin, bir ekonomik ve siyasi başarı öyküsü ortaya koyarak ve üstüste seçim kazanarak, bunca yıldır iktidarda bulunması;

    2. “Arap Baharı” adı verilen Kuzey Afrika-Ortadoğu dinamiği sonucunda, “Sünni Arap dünyası”na ait ülkelerde, bölge geleneği ve coğrafyasına aykırı biçimde “ulus-devlet” yapısına uygun biçimde şekillendirilmiş ve on yıllar boyu fosilleşmiş hanedanların sallanması, askeri cunta ve tek-parti otokratik iktidarlarının yıkılması.

Birincisi ile ikincisinin buluştuğu nokta, “Türkiye örneği”ni ortaya çıkarttı.

2017, işte bu örneği örnek olmaktan çıkarttı, “Türkiye öyküsü”nün sonunu getirdi. En başta, Türkiye’nin “demokrasi” görüntüsüne halel geldiği, “demokratik Türkiye” özelliği zedelendiği için.

Türkiye’nin “güçlü adamı” Tayyip Erdoğan, Türkiye’de güçlendikçe, paradoksal biçimde Batı’dan kısmen de olsa uzaklaştı.

2011’de Tahrir’de yıkıldığı sanılan “ancien” rejim, bir nevi “restorasyon” gördü.

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir “iktidar tekeli” oluşturmasına rağmen, rakipsiz biçimde arka arkaya seçim kazanarak bir “meşruiyet zemini” sağlamasına rağmen, medyayı bugüne dek benzersiz biçimde kontrol ediyor olmasına rağmen, iş alemini susta durdurmasına rağmen, güvenlik kuruluşlarının neredeyse tümüne hükmediyor bulunmasına rağmen, yasamayı ve yargıyı istediği yönde biçimlendirme gücüne sahip olmasına rağmen, bir türlü kendisini iktidarda rahat hissedemiyor.

“Paralel yapı”yla mücadele gerekçesiyle tüm toplumu sürekli gerilimde tutan ve giderek yorgun düşüren gerilim ortamı, büyük ölçüde, iktidarın bu kadar “gücüne rağmen” Türkiye’de “gücünü ne yapsa, bir türlü konsolide edemiyor” olmasından kaynaklanıyor.

 Bu görüş açımın başında AKP iktidarının kimlik tanımı geliyor. AKP, 2002’de yüzde 34 ile seçim kazanıp, tek başına iktidar oluşturduğunda kendisini “muhafazakâr demokrat” olarak tanımlamıştı. Artık, ne “muhafazakâr” ne de “demokrat.”

AKP ile “demokratlar”ın yolu 2013’den beri kesin olarak ayrılmıştı ama AKP, 2017’te “muhafazakarlık”tan da ayrıldı.

Zaten, AKP, “Menderes-Özal çizgisinin devamı” olduğu söylemini de terk etti. Şimdilerde “Milli Görüş” çizgisinin bir türevi gibi. Dış dünyanın gözünde, de, aldığı ve alacağı kararlar merakla takip ediliyor.

Ayrıca, ideolojik bakımdan, “Siyasi İslamcı” kimliği de sorunlu. Zira kendisinden çok daha katı olan, “IŞİD türü” akımların etkili rekabeti ile karşı karşıya. Bu tür akımlar ve örgütler, “Yeni kuşak İslamcılar” için AKP’ye oranla çok daha anlamlı.

2017, bütün bu hususların ipuçlarını verdi. 2018’de söz konusu “kimlik krizi”nin daha da derinleşeceği beklenebilir.

 

 

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.