AKŞENER 6 LI MASA’YI DAĞITTI – HASAN ALPARSLAN YAZILARI
14 MAYIS ÖZGÜVENLE BEKLEDİĞİMİZ GÜN.…
İki yıldır serbest, bir yıldır da resmi olarak yuvarlak bir masa etrafında toplanan ve fakat en önemi işlevini yerine getirip seçimlere 70 gün kala bile ortak Cumhurbaşkanı adayını belirleyemeyen 6’lı Masa cazibesini -yurtiçinde- tamamen yitirdi.
24 gün öncesine kadar pembe dizi tadında takip edilen “masa ve ötesi” artık can sıkan bir başlığa dönüşmüş durumda.
Akşener, altılı masanın 6 Mart Pazartesi günü yapılacak toplantısı öncesi Genel İdare Kurulu (GİK) üyeleriyle bir araya geldi.
Kritik toplantı sonrası açıklama yapan Akşener’in açıklamaları şöyle:
İYİ Parti GİK toplantısının ardından Meral Akşener açıklamalarda bulundu:
Geldiğimiz noktada İYİ Parti bir kıskaca alınmış, bir dayatmaya mecbur bırakılmış, ölümle sıtma arasında bir tercihe zorlanmıştır.
Buna boyun eğmeyecektir. Devşirme siyasetin hınk deyicisi olamayacaktır.
2023 yılında milletimiz cumhuriyetimizin yıpratılan değerleri için, demokrasimiz için, bir büyük mücadele verirken ceketimi assam aday ederim diyenlerin karşısında da dimdik durmaya devam edeceğiz.
Bizim seçimimiz dün de belliydi, bugün de belli.
Karşımıza kim dikilirse dikilsin bizim itirazımız, mücadelemiz dün de aynıydı, bugün de aynı.
Biz milletimize bir sör verdik.
Milletin sesini duyuran olacağımıza söz verdik.
O iradeden korkan değil güç alan olacağımıza söz verdik.
Bu bizim temel ilkemizdir. Bu İYİ Parti’nin varoluş sebebidir.
Biz bu günlere kirli pazarlıkları reddederek geldik.
Bu doğrultuda siyasetimizin merkezine milletimizi alıp memleketimizi il il, ilçe ilçe gezdik.
Nasıl ki dinlediğimiz dertleri, şikayetleri not edip milletimizin sesini duyurduysak iktidara, bizden, muhalefetten olan beklentileri de karşılamak, duyurmak için çalıştık.
Biz, İYİ Parti olarak demokrasi inancımız gereği ortak akıl ışığında sorun ve çözümleri konuşabilmeyi aklın gereği gördük.
En sonda söyleyeceklerimi en başta söyleyeyim. İYİ Parti kıskaca alınmış. Bir tercihe zorlanmıştır. Buna boyun ermeyecektir.
Ucube zihniyete karşı ayakta durmaya devam edeceğiz.
Her zaman olduğu gibi dimdik duruyoruz. Bizim yolumuz dün de aynıydı bugün de aynı. Ceketimi assam aday ederim diyenlerin karşısındayız.
Biz bugünlere dayatmaya direnerek geldik.
Biz bugünlere alışılmış yenilgilere karşı çıkarak geldik.
Dün gerçekleşen toplantıda adayın kim olacağını tartıştık.
5 siyasi parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dile getirdi.
Meral Akşener’in bu kadar ağır konuşmalar yapmasından sonra, cumhurbaşkanı adayı olmakta gözü kararmış, dönülmez akşamın ufkunu yaşayan Kemal Kılıçdaroğlu ne yapacak?
Görünen tablo, Kemal Kılıçdaroğlu, Meral Akşener’in omuzları üzerinden yükselemeyecek gibi….
Geldiğimiz noktada deprem felaketinin sadece binaları değil Altılı Masa’yı devirdiği de görülüyor.
Bu saatten sonra eğer Kılıçdaroğlu ile Akşener anlaşırsa, bu ancak çok daha yukarılardan gelen bir talimatla olabilir.
İktidar yarışı olmasa bile Kılıçdaroğlu ile Akşener arasında kıyasıya bir ana muhalefet olma mücadelesi var
Yaşanan bu gelişmeler çerçevesinde, iktidarın açıklamalarına bakacak olursak seçim muhtemelen 14 Mayıs da yapılacak.
Öyle zor günler ve haftalar geçiriyoruz ki, acımızın, üzüntümüzün tarifi yok. Yaşadığımız bu depremin yaralarımızı hep birlikte sarmaya devam edeceğiz.
Çocuklarımız, annelerimiz, babalarımız, öğretmenlerimiz, doktorlarımız, arama kurtarma çalışanları, madencilerimiz, askerimiz, sanatçılarımız, devlet büyüklerimiz tüm dünyaya bir dayanışma örneği gösteriyoruz.
Bu birlik beraberlik devam ettiği sürece bizim yıkılan her şeyi daha güzel olarak yeniden yapacağımızdan hiç şüphemiz yok.
Bir yanda siyaset adına ‘Türk kanı içmek isteyen’lerle birlik olan, ülke, ülkü, bağımsızlık ve cumhuriyeti umursamayan, kendi egolarını cilalayan bir yapı var.
Diğer yanda Türk düşmanı, İslam düşmanı batı var.
Bu devletlerin, yapıların niyeti açık, siyasetçilerin de bazıları nedense Türk değiller, liyakatsiz, ehliyetsiz kişiler; pazarcı ve esnaftan oluşan belediye encümenleri gibi ülkeyi yönetmeye talipler.
Türk milleti ömrümün ahirinde hem içerideki hem dışarıdaki düşmanla savaşmaya, yaşamaya mahkûm edilmiş. Zaman her şeyden şüphe etmemizi öğütlemektedir.
Çünkü şeytanın kendine yer edinebilmesi için önce yıkması gerekiyor.
Savaşın bile belli kuralları vardır.
Bunlar kural, insanlık, vicdan, merhamet bilmeyen vahşiler.
Vatan, millet, bayrak, devlet din ve iman severlerin 14 Mayıs 2023’ü sabırsızlıkla beklediği konusunda hiçbir ihtilaf olamaz…
Belli ki iki ittifakın da seçmeni, kendi zaviyelerinden epey bilenmiş durumda…
6’lı masa, görünmeyen ayağı ile güya “diktatör, tek-adam sistemi”nin sonunu getirmek için bileniyor…
Cumhur İttifakı ise “Metaverse dünya”larında yaşayan ve yapılan hiçbir şeyi görmeyen, devletin bütün kurumlarına itibar suikastı yapan, yalan konusunda ultra seviyeye ulaşan “masanın, açık ve saklı bütün bileşenlerine bir defa daha “had” bildirmek için bileniyor…
Kimin kime ne söyleyeceğinin cevabını çok kısa zaman sonra öğreneceğiz ve demokrasinin gereği olarak da saygı duyacağız elbet…
Her siyasetçi -tabir yerindeyse- boyunun kaç santim olduğunu ya da ağırlığının ne olduğunu açıkça görecek…
Yüzde sıfır virgül bilmem kaç oyu olanların bile kendine çok büyük değerler atfettiği, beylik laflarla süslü o konuşmaların çapını da göreceğiz…
Bugün eleştirdikleri Cumhurbaşkanlığı Sistemi olmasaydı “irabda mahalli olmayacak” siyasetçilerin o “komik” seviyeye varan özgüvenlerini çok merak ediyor herkes…
Bay “Muhasebeci” de onlardan biri mesela; beni çok güldüren o özgüven patlamasıyla…
Çok ümitliler masanın bileşenleri; ama bu ümit kendi politikalarına olan güvenden kaynaklanmıyor…
Bunun da çok farkındalar zira…
Hep “yensin” diye saçaklarına sarıldıkları MİT tırları hadisesi ve sonrasındaki 17-25 Aralık, 15 Temmuz, pandemi ve daha nicesi istediklerini vermedi…
Şimdi de sebepleri açık ve büyük devletleri bile aciz bırakacak, “Asrın felaketi” olarak tarif edilen depremlerin ilk 48 saati, iktidarı yensin diye uğraşıyorlar ve özellikle o dileme çok umut bağlamış durumdalar…
Sonrasında işlerine yarayacak pek bir şey yok çünkü…
Aklı ve mantığı devre dışı bırakarak suçladıkları kurumların hangi usul ve esaslar çerçevesinde çalıştığını dahi bilemeyecek ya da inkâr edecek kadar acınası bir yöntem izliyorlar…
Dernek statüsünde olan Kızılay’ı da tıpkı Türk Hava Kurumu gibi devletin bir organı sanıyorlar…
Bir dernek kendisine kaynak üretmek için çeşitli iştirakler kurmuş ve gelir elde ederek faaliyetlerini yürütüyor oysa…
Dün gayr-ı hukuki ya da gayr-ı ahlaki olmayan bir şey bugün neden ve hangi gerekçe ile bu çerçevenin dışına çıkıyor anlamadım…
Kaldı ki ürettiği her kaynağın kullanım amacı da ortayken…
İzlenen iletişim politikasındaki eksiklikler bu gerçeği değiştirir mi?
Başka bir taraftan bu eksikler olmasa da devlet yönetimine talip hatta bakan ya da başbakan olarak görev yapmış muhalefet liderleri, bu gerçekleri bilmiyor olabilir mi?
Kendi dönemlerinde de aynı faaliyetin devam ettiğini bildikleri halde, bunu neden yok sayabildiler?
Aslında takdir edilmesi gerekene, itibar suikastı yapmanın çok temel gerekçeleri var kuşkusuz…
Yüklendikleri ilk 48 saat için bir suçlu “icat” edilebilirse felaketin büyüklüğü, hava koşulları değil de iktidar her şeyden sorumlu olacak; onlara göre…
Ve bu sayede -kendilerinin sorumlu olduğu dönmeler ve yerler de dahil- her şey iktidara mal edilmiş olacak tabi…
Oysa “Battı, bitti” diyerek, “Devlet nerede” sorusunu sordurarak karşılamaya çalıştıkları iktidar ve devlet, dimdik ayakta ve bunu 48 saatin ardından çok net olarak gösterdi…
Bunun en güçlü mesajını da -bütün beklenti ve manipülasyona rağmen- EYT düzenlemesini kanunlaştırarak ve seçim tarihinde de sabit kalarak verdi…
Birileri çok hoşlanmasa da bu, elbette Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ve onun hakkını veren Sayın Erdoğan’ın başarısıdır…
Belli ki Sayın Erdoğan da “ertelemediği” sabırsızlıkla ve özgüvenle 14 Mayıs’ı beklemektedir…