Antalya’da hava yine karardı!
Oturdum, haftalık yazımı yazıyorum. Aklımın yettiği ve dilimin döndüğünce, Antalya ekonomisinin temeli olan sektörlerin hassasiyetlerine dikkati çekmek istiyorum. Aşağıdaki satırları yazdım, yazının sonunu bağlamaya hazırlanırken; telefondan paylaşımları haber veren sesler gelmeye başladı. Baktım, İdlib‘deki bombardıman haberi…
‘‘3T’’NİN BÜYÜK HASSASİYETİ
‘‘Antalya’ya turist olarak gelmenin dışında ilgim; sorumlularından biri olduğum Milliyet Akdeniz’in yayınıyla 2004’te başladı. Şu an bir Antalya sakini olarak devam ediyor.
Antalya; ‘3T’ olarak özetlenen tarım, turizm, ticaret demek. Bu sektörlerle ülke ekonomisinde söz sahibi. Ülkenin turizm başkenti olarak kabul ediliyor, yaş sebze-meyve üretiminde lider. Üstelik, sahip olunan potansiyel tam ve verimli değerlendirilmediği, hatta hoyratça kullanıldığı halde bu başarı sağlanmış…
Ancak üç sektörün ortak özelliği var; şair ruhlu, çok hassas ve nazlılar… En küçük kaba söz veya davranış karşısında rengi kaçıp gözlerinin parıltısı sönen, yüzü düşüveren kişi gibiler.
Ve üçü birbirine öylesine sadık ki, biri hapşırsa diğeri nezle oluyor.
Antalya için bu sektörlerin lokomotifi turizm. Turizmin en sevmediği şey de silah sesi; savaş, terör, organize şiddet… Herhangi bir güvensizlik işaretinde, dal çıtırtısında uçup giden kuşlar gibi, turistler çekiliveriyor.
Üstelik güvensizlik işareti olayların Antalya veya Türkiye içinde olması gerekmiyor. Yakın komşuların durumu, hatta turistin kendi ülkesindeki olaylar bile etkiliyor. 2016’da Avrupa’da ve ülkemizde meydana gelen terör olaylarında bunu gördük. Herkes bir anda evine kapanıverdi, rezervasyonlar iptal edildi. Otellerde in cin top oynadı.
Antalya’nın ticareti turizmden besleniyor. Turizm, tarım ürünleri için en büyük pazar ve navlunsuz, gümrüksüz yerinde ihracat demek. Turist gelmeyince ticaret çöktü, tarım ağır yara aldı. Turizm sektöründe konaklama ücretleri dip yaptı; Avrupa’daki hostel ücretine, her şey dahil, beş yıldızlı otel yatağı verdik.
Sektör 2018’de biraz toparlandı, geçen yıl turist sayısı sevindirici düzeye çıktı. Bu yıl konaklama ücreti de yukarı doğru kıpırdarsa, krizlerden bunalmış olan Antalya kendine gelir.
Turizmde yükselişin ilk şartı güven. Ancak güveni sağlamak yetmiyor, güvenli olduğunuza misafirlerinizi ikna etmeniz gerekiyor.
Bunun da yolu, içeride ve dışarıda gerilimi azaltmak. Yanlış anlaşılabilecek mesajlardan kaçınmak. Vatandaşlarına bağırıp tehdit savurursan hukuksuzluk işareti, komşularına ve turizm pazarlarına ayar vermeye kalkarsan savaş tamtamı sayılır.
Bu sektörlerin naifliklerinin yanında stratejik olarak kullanılma özellikleri var. Bir çatışma veya çekişme halinde pazarınız kapılarını kapatır, ‘daha karpuz kesecektik’ der gibi, bakar kalırsınız. Bunu Rus uçağı krizinde en ağır haliyle yaşadık, gördük…’’
Üstteki satırları yazmış, ‘‘Güvensizlik imajı yaratacak, hele hele savaş işareti sayılacak olaylara hiç meydan vermeyelim. Antalya’nın sloganı ‘savaşma seviş’ olmalı’’ diyerek konuyu bağlayacaktım…
Olmadı…
‘SAVAŞA KOMŞU’DAN, ‘SAVAŞTAKİ ÜLKE’YE
Görünümümüz, ‘‘komşularında savaş olan ülke’’nden, ‘‘savaştaki ülke görünümü’’ne terfi etti!.. O da yetmedi, mülteci cenneti olduğumuzu ilan ettik. Niteliksiz göçmen veya mültecileri birer suç makinesi olarak gören anlayışın yaygınlığını dikkate alarak, turizmde bu yıl halimizi hayal edin…
Dünyayı karıştıran ‘‘korona virüs’’ün (coronavirus) olası etkilerine, bilmem kafa yormaya gerek var mı!?!