BAHŞİ; Güçlendirilmiş Demokratik Sistem Hızla Getirilmeli

İYİ Parti Antalya Milletvekili Feridun Bahşi, “Sayıştay tarafından hazırlanan ve kamuoyuyla paylaşan birçok rapor, rant, rüşvet ve yolsuzluk içermesine rağmen.
Anayasa Mahkemesi ve Sayıştay bütçeleri üzerine, İYİ PARTİ görüş ve düşüncelerini aktarmak üzere söz aldım.
Hukukun üstünlüğünün hâkim olduğu ülkeler, yasama, yürütme ve yargı organları üzerinden yüksek denetim kurumlarının hazırlamış olduğu denetim ve performans raporlarını dikkate alır ve hazırlanan raporlar doğrultusunda gerekli kurulların harekete geçmesini sağlar.
Sayıştay tarafından hazırlanan ve kamuoyu ile paylaşılan birçok rapor kamuyu zarara uğratma, rant, rüşvet, yolsuzluk ve usulsüzlük içermesine rağmen adli yargılamadan uzak tutulmaktadır.
AK Parti hükümetlerinin, asli görevinden uzaklaştırdığı kurumlardan biri de şüphesiz Sayıştay’dır.
Sayıştay üzerinde baskı oluşturarak denetimin niteliksiz bir hale getirilmesi kabul edilebilir bir durum değildir.
Hukukun üstünlüğüne inanan her iktidar hesap verebilir ve denetlenebilir olmayı kabul etmeye mecburdur.
Milletten aldığı kamu gücü ve kaynağını bütünüyle kullanan iktidar, denetimden uzaklaştığında; yozlaşma, usulsüzlükler ve yolsuzluklar artacaktır.
Denetimin olmadığı bir kamuda; usulsüzlüğün ve savurganlığın önüne etkin bir biçimde geçilmesi mümkün değildir.
Bundan dolayı Sayıştay’ın daha etkin bir şekilde işini yapması sağlanmalıdır.
Bunun yolu da Sayıştay Başkanı’nın kurumdaki denetçilerin özgürce çalışmasını sağlamak ve raporların gereğinin yapılmasından geçmektedir.
Anayasa Mahkemesinin bütçesini görüşüyoruz.
Ama öncelikle Anayasa Mahkemesinin yapısına bir göz atalım.
Anayasa Mahkemesi 15 üyeden oluşmaktadır. Bu 15 üyenin 12 tanesini Cumhurbaşkanı, 3 tanesi ise TBMM seçmektedir.
An itibariyle AYM üyelerinin başkan dahil yarısından fazlası hukukçu değildir.
Anayasa Mahkemesinin tek görevi yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek değildir.
Aynı zamanda yüce divan sıfatıyla ceza yargılaması da yapmaktadır.
Ve şu anda üyelerden sadece biri ceza hukukçusudur.
Hukuk eğitimi almamış, hayatında hâkimlik yapmamış, ceza hukukundan habersiz kişiler nasıl ceza yargılaması yapacak, verdikleri karara inanç nasıl sağlanacak.
Anayasa mahkemesinin geçmişte yüce divan sıfatıyla verdiği tüm kararlar günümüze kadar tartışılagelmiştir.
Çözüm nedir?
Çözüm; yüce divan görevinin AYM’den alınarak Yargıtay ceza daireleri başkanlarından oluşacak bir kurula verilmesidir.
Evrensel hukukun olmazsa olmazı adil yargılanma hakkı ve masumiyet karinesidir.
Bunun için de bu ucube sistemden vaz geçip güçler ayrılığı sisteminin inşa edileceği iyileştirilmiş ve güçlendirilmiş demokratik sistemin hızla getirilmesi gerekir.
Bilindiği gibi AYM üçer ayılık dönemlerle bireysel başvuru istatistiklerini yayınlamaktadır.
Son istatistiklere göre, sonuçlandırılan başvurulardan adil yargılanma hakkının ihlali oranı %62,3’tür.
Demokratik ülkelerde soruşturma dahi açılmayacak konularda tutuklamalar, davalar açılmaktadır.
Anayasal bir hak olan protesto eylemi ve eleştiriler suç olarak nitelenmektedir.
İktidar mensupları sürekli yargının harekete geçmesini istemektedir.
Özellikle Cumhurbaşkanına en küçük bir eleştiride dahi tutuklamalar yapılmaktadır.
Aynı zamanda parti genel başkanı olan Cumhurbaşkanı, konuşmalarında muhalefet parti genel başkanlarına veya vatandaşa yönelik ölçüsüz bir dil kullanmakta ve bu konuşmayı hangi sıfatla yaptığı bilinmemektedir.
Cevap verip itiraz edenler Cumhurbaşkanına hakaretten yargılanmakta tutuklanmaktadır.
Daha soruşturmalar başlamadan siyasetçiler davalar üzerine konuşmaya başlamakta ve adaleti etki altına almaktadır.
Anayasa’nın 138’inci maddesi hükmüne göre, hakkında hüküm verilmeden yargılanan kişileri suçlayan, suçlu oldukları izlenimi yaratan sözler söylenemez.
Söyleyenler, Türk Ceza Kanununa göre suç işlemiş sayılırlar.
Bu yasağın masumiyet karinesi doğrultusunda uygulanması gerekmektedir.
Yargının bağımsızlığının ve tarafsızlığının iki unsuru vardır.
Birincisi, yargının bir bütün olarak bağımsız olması, ikincisi ise hâkimlerin karar alma sürecinde bağımsız olmasıdır.
Yargıçlar yargılama sırasında ve karar verirken Anayasa’nın 90’ıncı maddesini asla akılarından çıkarmamalıdır.
Buna göre, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş anlaşmalar kanun hükmündedir.
Temel hak ve özgürlüklere ilişkin anlaşmalar Anayasa ve kanunların da üzerindedir ve esas olan, masumiyet karinesidir.
Herkes, hakkında hüküm kurulup kesinleşinceye kadar masumdur.
Mahkemeler, Anayasa Mahkemesi kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorundadır.
İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nin Berberoğlu kararında olduğu gibi; AYM ve AİHM kararlarına kasten uymayanlar hakkında yaptırımlar uygulanmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde, hukukçu olmasa da hâlen Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nı yürüten Zühtü Arslan, ülkenin içinde bulunduğu yargısal sorunları gerçekçi bir söylemle dile getirmiştir.
Zühtü Arslan konuşmasında; “Suçluluğu mahkeme kararıyla kesinleşmeden bir kişinin suçlu kabul edilmesine yönelik tutum ve davranışlar mahkemelerin bağımsızlığı ilkesini de zedelemektedir.
Benzer şekilde devam eden yargılamalar hakkında hâkimlere veya mahkemelere baskı yapılması da masumiyet karinesini olumsuz yönde etkileyebilecektir.
Bu sebeple yargı bağımsızlığının etkili şekilde sağlanması, masumiyet karinesinin ve diğer temel hakların korunması bakımından hayati derecede önemlidir.” Demiştir.
2019 yılında yol haritası çizilen ve 2023 yılına kadar sürecek olan 9 amaç, 63 hedef ve 256 faaliyetten oluşan yargı reformu strateji belgesi kapsamında bugüne kadar 5 Yargı paketi TBMM de görüşülüp geçirildi.
Bu görüşülüp yasalaşan 5 paketten sonra yargıda bir iyileşme oldu mu diye soracak olursanız bunun cevabını yapılan kamuoyu araştırmaları vermektedir.
Bırakın diğer partilerin seçmenini Ak Parti seçmeninin bile yarıdan fazlası yargıya güvenmiyor.
Uluslararası yargıya güven endeksi sonuçları zaten ortada.
Türkiye’nin sorunları sıralamasında ilk sırada yoksulluk varken ikinci sırada adalete güvensizlik çıkmaktadır.
Mesela Birinci yargı paketinde eleştiri maksadıyla yapılan düşünce açıklamasının suç sayılmayacağı düzenlenmiştir.
Bu hem Anayasa’da hem Ceza Kanunu’nda bu hüküm zaten mevcuttu.
Yeni düzenleme yapıldı da uygulamada bir değişiklik mi oldu.
Tabii ki hayır
Eskiden bu konuda düzenleme yokmuş gibi, reform paketiyle yeniden düzenlenmemiş gibi soruşturmalar tutuklamalar sürüyor.
Birinci yargı paketi yürürlüğe girdikten hemen sonra İsmail Dükel, kanunlaştıktan Müyesser Yıldız, Murat Ağırel ve daha birçok gazeteci cezaevine girdi.
Bunun anlamı, yasaların yetersizliği değil, yargının tek adama bağlı olmasıdır.
Müyesser Yıldız yargılamasının sonunda “Ben yargıya güvenmiyorum, bu yargı bağımlıdır, siyasi iradeye bağlıdır demişti.
Bu savunma çok anlamlı ve ülkemizin getirildiği nokta açısından çok üzücüdür.
Ne yazık ki ülkemizin içinde bulunduğu durumda adalete inanmayanlar sadece bu isimler değildir.
Muhalefetin ve milletimizin de ülkemizdeki yargı sistemine adalet ve hukuka inancı kalmamıştır.
İktidarın yargıda reform yapma iradesine sadece muhalefet değil, iktidar da hatta geçmişte adalet bakanlığı yapmış kişiler de inanmamakta reform konusunda topyekûn bir tövbeyi nasuh gerekir demektedir.
Ak Parti iktidarı döneminde yapılan çoğu yasal düzenleme, kurumların bağımsızlıklarını ellerinden almak ve iktidarın emrinde kurumlar yaratmak amacına hizmet etmenin ötesine gitmemiştir.
Ak Parti iktidarının bu hukuk tanımaz yürütme üslubu, anayasal bir yürütme üslubu değildir.
Milletin oyuyla gelmekle övünen iktidar, ne yazık ki milletten aldığı desteği istismar ederek Anayasa’nın dışına taşmıştır.
Ama artık bu zor günlerin sonuna gelinmiştir.
İyi parti iktidarı yakındır.
İyi parti iktidarında genel başkanımız sayın Meral Akşener’in de dediği gibi;
Hedefimiz; Hukukun Üstünlüğü ve Tam Bağımsız Tarafsız Yargı’dır.
Milletimizin her bir ferdi şerhsiz, şartsız kanun önünde eşit olacaktır.
Yargıda işi olan herkes bağımsız ve tarafsız yargı önünde hukukun üstünlüğü ilkesiyle hak ettiğini alacaktır.
Yokluk ve yolsuzluk bütçesi olarak gördüğümüz bu bütçeye hayır oyu vereceğiz.
Büyük Türk milletini ve gazi meclisi saygı ile selamlıyorum.