Bugün, 10 Kasım Ağlamak istiyorum.! – Mesut İnci Yazıları
Bu yazıma izninizle Atatürk ile ilgili, küçük bir ayrıntı ile başlamak istiyorum.
Yıllar önce genç bir delikanlı Üniversite imtihanlarına girer. Delikanlıya hocalarının sorduğu ilk soru “ATATÜRK NELER YAPMIŞTIR” şeklinde olur.
Delikanlı düşünür, taşınır anlatacak o kadar çok şeyler vardır ama cevap olarak “NELER YAPMAMIŞTIR Kİ.?” Diye cevap verir.
Hocalar bu soruyu çok geçerli bir cevap olarak kabul edip başka bir soruya sormaya gerek görmezler ve delikanlı üniversite imtihanını bu verdiği tek cevap ile kazanarak yoluna devam eder.
İşte bu delikanlı yıllar sonra karşımıza Süleyman Demirel’in 27 Ekimde 1969 yılında kurduğu 30. Türkiye Cumhuriyetinde İçişleri Bakanı olarak çıkan Salih Ragıp Üner’dir.
Evet. Bugün 10 Kasım ve ben ağlamak istiyorum, göz yaşlarıma da yasaklama getirilemez ya, yasak koyamazlar ya.
Yazmak mesele değil de, Memleketin içinde bulunduğu durumdan bahsetmekten ben bıktım. Anlattıkça düzelmiyor, susmakta fayda etmiyor.
Şaştım kaldım valla !
Yarın 10 Kasım; Mustafa Kemal ATATÜRK ne kadar büyük bir insandı diye başlasam kitaplar çıkardı bugüne kadar. Fakat bilen ve seven okumuyor ki….
Sevmeyende düşman olmuş, okumuyor.
Takdir eden zaten merak etmiş öğrenmiş hayatını. “Dış güçler“ silahla topla tüfekle saldırmış, hepsini de yenmiş büyük lider. Sıfırdan bir ülke kurmuş her anlamda.
Sevmeyene bunu zorla anlatamayız. Köşe yazıyorum neticede. Doktor olsam, ilaç yazsam hastanın nasıl kullanacağı bellidir. İğne ise kalçaya yaparsın, olmadı damardan verirsin veya ağızdan alınır kolay yoldan. Birde ateş düşürmek için fitil vardır, onunda nereden sokulacağı bellidir.
Şimdi ben köşeyi yazınca, okuyucuya gözden gireceğim başka yolu yok. Onun içinde okuması lazım. Okuyan insan zaten biliyor gerçekleri. Bizim derdimiz okumayanlarla.
Ne demişti büyük lider; “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir.”
Atam her şey tamam da, fikirlerini duygularını anladıkça daha da zorumuza gidiyor içine düştüğümüz durum.
Memlekette at izi it izine karıştı. Ekonomi bakanı istifa ediyor üstünden bir gün geçti ses yok. Bakan mı istifa etmiş, dış kapının mandalı mı bozulmuş belli değil. Korkudan istifayı yazamadı bile bazı medya kuruluşları , durum bu kadar vahim.
Hem de damadı ! Yok yok yanlış duymadınız, damadını bakan yaptı. Görev süresi dolmadan görevden aldığı merkez bankası başkanının yerine atadığı yeni başkanı da görev süresi dolmadan görevden aldı. O arada birde damat istifa etti.
Kendi göreve getiriyor, beğenmiyor yenisini getiriyor. Sonra onu da alıyor işten ! Birde kanun çıkarttı, 4 yıllığına seçilse bile süre dolmadan istersem geri alırım vazifeden diyor.
Tamam Atatürk’ün fikirlerini anladıkta, anlayınca ne yapacağımıza karar veremedim.
Yazsan olmuyor.
Dursan olmuyor.
Tam da istifa eden bakanımıza üzülecekken, yine geldi 10 kasım ! Akşam ne yediğini unutuyor insan, bu kafayla 10 Kasımı da 9 kasımda ancak hatırlıyoruz. Ömrünü bu memlekete harcamış Mustafa Kemal Atatürk kendi Memleketinde doğru düzgün anılmıyor. Her şeye hafta yaptık, fakat Atatürk “dolu “Bir haftamız bile yok.
10 Kasım da senin özleminle yas tutacağımız durum kalmadı bizde. Senin eserlerine ve hatıralarına yapılan her türlü saldırılarda sessiz kalıp, neyin yasını tutacağım ben ?
Neler neler dediler de, bir meydana inemedi bu halk. İsyan etsin demiyorum, sivil toplum kuruluşları partiler filan bir izinli miting düzenleyip sesleri kısılana kadar bağıramadılar.
Sana neredeyse küfür edenleri başkanlar filan hasta yatağında ziyaret edip, elleri ile gömdüler.
Durum o eski durum değil anlayacağın. Bayrağımı asarım balkona, selamlarım saygıyla…
Benim yapacağım başka bir şey kalmadı. Yazarım dilim döndüğünce, yazma dedikleri zamanda susarım…..
Susarım susmasına da, ama ne zamana kadar susarım, işte onu ben de bilemiyorum. ?