İktidar, Türkiye’ye “Kara Kış” Yaşatıyor

Saadet Partisi Genel İdare Kurlu (GİK) üyesi ve Antalya İl Sorumlusu Hasan Güldal, gündeme dair açıklamalar da bulundu. Güldal, İktidar, Türkiye’ye “Kara Kış” Yaşattığını belirtti.
Güldal, İktidar tarafından “Rekabetçi” ve “kur garantisi” modeli ile üretimimizin artacağını, yatırım ve istihdamın genişleyeceğini, ihracatın da artırılacağını ve böylece içine düştüğümüz ekonomik kıskaçtan kurtulacağımız söylenmişti. Ancak her zaman olduğu gibi, hükümetin vaat ettiği ile karşılaştığımız gerçekler arasında fersah fersah uzaklık bulunmaktadır diyerek sözlerini şöyle devam ettirdi:
“Nitekim; 2022 Ocak ayı değerlendirmelerine göre. Gıda fiyatlarındaki yıllık değişim yüzde olarak:
Ekmek, un, bulgur, makarnada 80,24, Süt, süt ürünleri, yumurta 73,18, Yağ 80,24, Meyve 96,6, Sebze 167,21,
Bakliyat 94.11, Diğer 52,54 ve Ortalama 87,65 olarak artmıştır. Bu yüksek fiyat artışlarına rağmen, yeterli gelir artışına sahip olmayan işçimiz, memurumuz, emeklimiz bu kış şartlarını geçirmekte bu yıl iyice zorlanacak gibi görünmektedir. Çünkü, yapılan araştırmalara göre, ülkemizde dört (4) kişilik bir ailenin açlık sınırı 4.924 TL’ye yükselmiş bulunmaktadır. Daha yeni tespit edilmiş, büyük bir artış olarak takdim edilmiş olan asgari ücret ise 4.250 TL’ idi. Kısa zamanda, açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki fark üzüntüyle belirtiyorum ki 674 TL olmuştur. Tabii ki, bu durumda daha ucuza ekmek alabilmek için Halk Ekmek kuyruklarında sıra beklemek zorunda kalmaktadır.”
Bu şartlarda kışı geçirmek mücadelesi içinde olan ülkemiz, şimdi de ekonominin can damarı üretim üsleri durumundaki Organize Sanayi Bölgelerinde, enerji kesintisiyle karşılaşmış bulunmaktadır diyen Güldal,
“OSB’lerde hiçbir üretim yapılamayacak, verilen taahhütler yerine getirilemeyecek, bunlara gelecek cezalar yüklenilecek. Bu durumda OSB’lerde faaliyet gösteren sanayi kuruluşlarının, doğal olarak ülkemizin ekonomik zararı milyar dolarları bulacak. Yapılan hesaplamalar doğru ise sadece demir çelik ve otomotiv sektöründe bu ekonomik kaybın 1 milyar doları bulacağı söylenmektedir” dedi.
Güldal, açıklamasıın şöyle sürdürdü;
“Yılbaşından bu yana sanayide kullanılan doğalgaza %50’nin üzerinde bir artış yapılmışken, üstüne üstlük tedarikte de büyük sıkıntılar yaşanırken, Türkiye’nin sadece siyasi alanda değil, ekonomik alanda da nasıl bir yönetim kriziyle karşı karşıya kaldığı açıkça görülmektedir.
Doğalgaz ve elektrik zamlarının yanında yaşanacak olan kesintiler, şüphesiz ki tüketicinin karşısına zamlı ürünler olarak çıkacaktır. İşte o zaman hükümet, şimdiye kadar olduğu gibi mesul olduğu sonuçları görmezden gelerek üreticilerin fahiş fiyat uyguladığını, ya da stok yaptığını iddia ederek yine sorumluluktan kaçmaya çalışacaktır. Veya sorumluluğu “dış güçlere” yüklemek isteyecektir.
Aslına bakılırsa, muhalefet partilerinin muhalefet yapmasına bile gerek kalmadı. İktidar, kendi bürokratları ve kendi içindeki gruplar tarafından adeta bir oyuna getirilmekte, siyasi geleceği riske atılmaktadır. Doğalgaz rezervlerinin zamansız, ölçüsüz ve tedbirsiz kullanılması, Zamanında sözleşmelerin yenilenmemesi, Mevsimsel şartların neler getirebileceğinin tahmin edilememesi, Planlama anlayışını terk etmek marifetmiş gibi gösterilerek plansız ve programsız harcama alışkanlığı… vs. Yani, iktidar sadece döviz rezervlerini değil doğalgaz rezervlerini de eritmiş. Sonuç: Sebepleri ne olursa olsun, enerji kesintisi nedeniyle, OSB’lerde üretim sömestre tatiline çıkarıldı. İnşaallah, sonumuz hayırlı olur, bu tür kesintiler tekrar yaşanmaz. Bu ülke hepimizin.
Bir başka hususu da dikkatinize sunmak istiyorum: Sürekli olarak “makyajlı” rakamlarla ihracatın arttığından, Türkiye’nin büyüdüğünden söz eden hükümet, bu rakamların ve bu büyümenin vatandaşın yaşam standardına neden bir türlü yansımadığını açıklayamıyor.
“Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.” denilerek başlanılan yolda, enflasyon düşmek bir yana sürekli yükselmektedir: Buna paralel olarak, faiz oranları da artmaktadır. Hükümet, bankaları “ Nass “ gerekçesi ile düşük faiz oranları ile fonlarken, vatandaşa yüksek oranlarda faiz uygulamasına aynı gerekçe ile müdahale etmemekte veya edememekte, veya bunu siyasi bir tercih olarak uygulamaktadır.
Bu faiz ve enflasyon cenderesine sıkıştırılmış olan insanımız, bireysel krediler yoluyla yaşamını sürdürmek zorunda bırakılmaktadır. Bireysel kredi ve kart borcu olanların toplam borç miktarı, 1 trilyon lira sınırını aşmış bulunmaktadır. Bireysel kredi ve kart borcu olanların sayısı da 35 milyonu bulmaktadır. Bunların içinde, ihtiyaç kredisi borcu olanların sayısı 28 milyonu aşmakta, toplam borçları da 467 milyar lirayı bulmaktadır. Sadece bu iki örnek bile durumun vahametini ortaya koymaktadır.
Türk lirasının reel değeri, ölçülmeye başladığı yıldan bu yana, 2001 krizini de geride bırakarak en düşük seviyesini görmüştür. Kişi başına düşen milli gelir, dünya savaşı ve gördüğümüz 4 darbe dönemi de dahil hiçbir zaman görülmedik şekilde 7 yıl arka arkaya düşmüş bulunmaktadır. Bu ölçümde, Türkiye üçüncü dünya ülkeleri arasına hızla düşmektedir. Ülkemizde manzara maalesef böyledir. Evet.. Bu manzaraya göre, Türkiye kelimenin tam anlamıyla “kara kış”ı yaşamaktadır. “Kara kaşa” aşıkken, kara kışı böylesine yaşamak, düşündürücü değil mi?”