Kim kaybetti, kim kazandı?
Yazar; Mustafa Kazım AYDIN Piyasanın en çok karıştığı üç haftalık dönemde yurt dışındaydım. Oynaklıkları haberlerden izledim. Geçen hafta ortası Antalya’ya döndük. Cuma günü, en güvenli maskemi takıp mahallemizin semt pazarına (Güzeloba Kapalı Pazarı) gittim.
Fiyatları görüp şoklanacağımı düşünüyordum; pek öyle olmadı.
Anlaşılan, henüz yakıt başta olmak üzere bazı girdilere gelen zamlar yansımamış.
Maliyetler dikkate alındığında, mevsim sebzeleri olması gereken düzeydeydi. Taze fasulyenin 15 lira olduğunu görüp dertlenenler vardı ama ‘‘Teyzem amcam! Mevsimi değil, yazın bile 8-10 liranın altına düşmedi. Daha bunun 25’i, 30’u var’’ demedim.
Bazı etiketleri görünce içim cız etti. Domates, yeşillik ve mevsim meyveleri bu grup arasındaydı.
Domates, türüne göre yazın da 4-10 lira arasındaydı, şimdi de öyle. Elma, armut geçen yılın düzeyinde… Marul, kıvırcık; kim kaça satabilirse…
Halinden profesyonel pazarcı değil, çiftçi olduğu anlaşılan bir vatandaş, kamyonete kasalarla yığmış kıvırcığı, ‘‘Bir lira, bir lira’’ diye bağırıyor.
Baktım ürünün son demi. Bir hafta daha kalırsa tarlaya sürülecek. Anlaşılan ‘‘Ne kurtarırsam’’ diye, yok pahasına satıyor.
Daha uzun süre saklanabilen ürünlerin satıldığı tezgahlara baktım, işte orada fiyatlar şahlanmış. Peynir, zeytin derken cevizde ‘‘160 TL’’ etiketini gördüm, öylece kaldım. Yanlış okumamışım, siz de yanlış okumuyorsunuz. İç cevizdeki etiketler 100 lira (kara, kırıklı olan) ile 160 lira arasında.
Kereviz, çorba için balkabağı, salatalık, domates, elma, ayva, bir kilo muz ve en ucuz kuruyemiş o olduğu için yarım kilo tuzlu fıstık almıştım. Eve dönünce hesapladım, 100 lira harcamışım. Bir aldıklarıma baktım, bir verdiğim parayı düşündüm; yine içim cız etti.
Dört kişilik bir aile olsa, en idareli davranıp günde tek öğün ve tek tür yemek (bir gün balkabağı, bir gün kereviz) yeseler; aldıklarımla tencere yağsız, salçasız, tuzsuz, iki gün kaynar. Bedeli 100 lira. Bir de yakılan gaz var. Malum; mevsim kış, tencereyi güneşte kaynatacak sıcaklar yok…
Muza takılanlar olabilir, kilosu 8 lira idi. Onu da yemeğin soğan, limon ve patatesine saydım. Bu arada anımsatayım; patates 5 liraya, soğan 3 liraya doğru koşuyor.
Alıp satanlar için bir şey diyemeyeceğim ama üreten perişan, tüketen perişan!
Peki kazanan kim?
Onun cevabını ‘‘Dolarla mı maaş alıyorsunuz? Dolarla mı işçi çalıştırıyorsunuz? Dolardan fakir fukaraya ne!’’ diyenlerden isteyeceksiniz?
Ben yine de bir ipucu vereyim!
Sonuçta üretimi tüketimiyle ekonomi ortada, ortak bir pastadır. Eğer pasta küçülüyor ve birilerinin payı eksilmiyor ya da birilerinin payı küçülürken birilerininki büyüyorsa, onlara bakacaksın!
Mesela…
Mazot, gübre, ilaç, hatta tohum dolarla alınıyor; malzemeyi ve ürünü taşıyan araçlar köprü ve otoyollardan dolarla geçiyor ya…
Döviz değer kazanınca; tersten bakarsan paran (TL) değer kaybedince kim kazanır?
Bir düşün!..