BİR GENÇ KIZIN HİKAYESİ..!
Herkese merhaba,
Ben Ebru, 22 yaşında üniversite öğrencisiyim. Demeyi çok isterdim ama maalesef okuyamadım. Yalova’da babaannemle birlikte yaşıyorum. Sizlere senelerdir yaşadığım zorlukları anlatacağım.
“Tek dileğim bu bloğu aileminde okuması ve utanması!”
Annem ben 10 yaşındayken vefat etti. 1 buçuk yıl sonra babam Nermin diye bir kadınla evlendi. Başlarda çok tatlı bir kadındı, ama ben büyüdükçe öyle olmadığını anlamaya başladım. Sürekli kavgalarla geçen bir ergenlik döneminden sonra bir gün babamla birlikte her şeylerini toplayıp gittiler.
Babaannem! O benim her şeyim. Annem gibi, beni o büyüttü, o şefkat gösterdi. Ben bir kadın, bir anne sevgisini onda tattım, bir erkeğin sevgisini ise neredeyse hiç!
Biz babaannemle 16 yaşımdan beri beraber yaşıyoruz. Yani babam gittiğinden, bizi terk ettiğinden beri… Tek geçim kaynağımız dedemden kalan emekli maaşı. Bu maaş benim okumama yetmiyor. O yüzden 2 kere üniversite kazanıp gidemedim. Ama önemli değil, zaten gitsem de babaanneme bakacak kimse yoktu. Zaten İstanbul çok pahalı bir şehir orada asla geçinemem.
Burada bir iş buldum. 8 aydır çalışıyorum. Geçimimiz artık daha iyi. En azından evi biraz yaptırabildim. Evimiz müstakil, küçük de bir bahçesi var. Dedem ölmeden önce ağaçlar dikmiş, bazıları hala meyve veriyor. Babaaneme dut topluyorum yaz geldiğinde, çok seviyor. Evin çatısı akıyordu ve camlarımız çok kötüydü ilk olarak onları yaptırdım. Bizim burası ufak esnaflar sağ olsun yaptılar taksitle.
Gelelim benim en büyük sıkıntıma. Babaannem senelerdir hasta. Romatizma hastası ve bunun iltihaplı olduğunu söyledi doktorlar. Ben bunun ne olduğunu bilmiyordum, telefonum internete girmiyor, eski bir telefon. Daha doğrusu amcamın 2 yıl önce uğrayıp “telefonsuz olmaz aradığımızda sana ulaşalım” diyerek bıraktığı telefon! Aslında bizim babaannemle kimsemiz yok desem yeridir.
Sonra internet kafede araştırdım, ağrıların ve şişmelerinin sebebi buymuş. Sonu kemik erimesine kadar gidebiliyormuş.
Yıllardır babaannemin hastalığıyla uğraşıyorum. Ben 18 yaşında 30 yaşında gibi oldum çıktım. Boşuna demiyorlar “hayat mücadelesi” diye.
Bazen arkadaşlarıma bakıyorum aileleriyle tatile, yemeğe gidiyorlar. Ben babaannemle gidemiyorum. Çünkü çok fazla yürüyemiyor. Girişte 3 merdiven var ve o ne inebiliyor ne çıkabiliyor. İnanın bazı geceler o kadar çok ağlıyorum ki ama sabah kalktığımda babaanneme gülücükler saçıyorum. O mutlu olsun diye. Tek başına hiç bir şey yapamıyor. Yürüyemiyor, banyo yapamıyor, tuvalete gidemiyor. Biraz da kilolu olduğundan ben çok zorlanıyordum. Bazı zamanlar Nuray teyzeyi çağırıp birlikte banyo yaptırıyordum.
2 sene önce ağrıları o kadar arttı ki sürekli ağlıyordu. Tuvalete bile götüremiyordum. O zaman çalışmıyordum çünkü babaannem gerçekten çok kötüydü. Çalışamazdım! Kimseye de emanet edemiyordum. Bir kaç sefer komşumuz Nuray teyzeye bıraktım ama benim baktığım gibi bakamadı. Bir de babaannemde sürekli bana kimse bakmasın modu var. Bir türlü kabul etmiyor hasta olduğunu. Asıl kötü yanı babaannem kendi kendine evin içinde oraya gideceğim buraya gideceğim diye diye tam 8 sefer düştü. Her seferinde bir yerleri kırıldı. En çok omzu kırıldığında zorlandık çok uzun süre alçıda kaldı ve gerçekten benim için 10 katı daha zor oldu bakmak. Ara ara komşular gelir kemik çorbası falan getirirler. 3-4 yılda 1 kere de amcam uğrar, küçük olanı. Büyük olanı en son annem öldüğünde görmüştüm. Bir de halam var hayırsızın önde gideni. Ne arar ne sorar, ne de uğrar. Kocası zengin, parasıyla dünyaları yiyecek herhalde. Anne tarafı zaten hiç gelmez. Aramaz, sormaz. Sokakta görsem tanımam. Annem babamla kaçarak evlendi diye hep kızdılar. Hiç de görüşmedik.
Neyse işte kısacası bütün sorumluluk bende ve ben artık alıştım.
Sabah bakkala gittim, babaannem uyuyordu. O güzelim sabahın bu kadar kötü olacağı aklımın ucundan geçmezdi. Ben de koştum hemen Nuray teyzenin kapısına vurdum. Kapıyı açar açmaz “ambulansı ara” dedim o da hemen aradı. Zaten sokakta herkes alışmıştı bize. 2 ayda 1 ambulans gelirdi. Yine toplandılar kapıya. “Ebrucum var mı bir ihtiyacın?” “Ebru geçmiş olsun” herkese sağolun diye diye bindim ambulansa. Kırığı alçıya aldılar sonra eve geldik.
Akşam üzerine doğru kapı çaldı. Tanımadığım bir adam.
“Merhaba Ebru sen misin? dedi. O kadar korktum ki daha önce evimize haciz gelmişti babamın borçlarından dolayı. Benim dedim. “Babaannenize bakmaya geldim, müsait misiniz?” dedi. İçim rahatlmıştı, geldi eve. Babaannemi muayene etmeye başladı. Benden de şimdiye kadar yapılan bütün testleri getirmemi istedi. “Benim size verecek param yok” dedim. Gülümseyerek “para istemiyorum senden” dedi.
İyi niyetli birine benziyordu. Doktormuş sonradan söyledi. Ben kırık-çıkıkçı falan zannetmiştim.
Nuray teyzeye gittim hemen biliyor mu diye o da bilmiyormuş kim olduğunu. Akşam 2 bina yanımızda oturan, benim ilkokuldan arkadaşım Serkan’ın annesi geldi. Fikret’miş adı. Doktormuş buraya yeni taşınmışlar, biri de bizim durumumuzu anlatınca o da bize yardım etmek istemiş. Sağolsun dedim ama yıllardır babaannemi zaten doktorlar tedavi ediyorlar. İlaçlar, kremler, iğneler… Bu kadın yürüyemiyor işte, bu hastalık zor ve çözümü en fazla ağrıları azaltmaktan öteye geçmiyor.
Bütün testleri, filmleri, MR ları gösterdim. Tekrar geleceğini söyledi ve gitti.
Fikret bey 2 gün sonra tekrar geldi. Sonuçları detaylıca incelediğini söyledi. Bize birçok bitki kullanarak krem yapacağını ve bunu düzenli olarak kullanmamız gerektiğini söyledi. Beslenmesine de dikkat edecek diyerek gitti. 1 hafta sonra geldiğinde kendi yaptığı bir krem getirmişti. Ben kullanmak istemedim. Ne olduğu belirsiz bir adamın yaptığı bi krem babaannemi daha kötü yapabilirdi ya da alerji yapabilirdi. Bunu bilmiyorduk. Ama babaannem Fikret bey’e o kadar güvenmişti ki tutturdu kullacağım diye. Ben izin vermedim tabi.
Fikret bey’le ilgili araştırmalar yapmaya karar verdim. Komşulardan öğrendiğim kadarıyla iyi ve isim yapmış bir doktormuş. Zaten İngiltere’den buraya gelmişler. 4 yıldır orada yaşıyormuş eşiyle. Eğitim hayatının büyük kısmı yurt dışında geçmiş. Ve bitkilerle çok fazla ilgiliymiş. Bu kremlerle birçok hastayı iyileştirmiş. Bunları duyduktan sonra biraz mahçup olarak babaanneme kremi sürmeye karar verdim.
Akşam sürdüm ve uyudu.
Sabah kalktığında “çok iyiyim kızım hiç ağrım yok!” dedi bana. Bi şaşırdım inanın. Yani çok saçma belli bir tedavi süresi olur değil mi? Babaannem Fikret bey’e inandığı için psikolojik olarak ağrıları geçti diye düşündüm. 1 hafta sonra babaannem destek almadan yürümeye başladı. İnanamadım tabiki. Nasıl olabilirdi de senelerdir bakmadık doktor kalmamış babaannemi bir kremle tedavi edebilirdi? Buna kimse inanmazdı!
Fikret bey mahallenin aile hekimi gibi herkese bir krem yapıyordu. 🙂 Artık sıkıntısı olan arayıp duruyordu. Nuray teyze’de fıtığı için bir krem istedi. Bizim kremden kullanabileceğini söylemiş. Nuray teyze 2 günde ağrım falan kalmadı demeye başladı. Mahalledeki herkes bu gelişmelerden sonra Fikret bey’ giderek iyileşti. Ben tüm olanların rüya olduğunu düşünmeye falan başladım artık. Boyun ve omuz ağrısı olan, bel ağrısı olan, bacak ve romatizmal ağrıları olanların hepsini tedavi etti. Eklem ağrılarına çok iyi geliyor özellikle. Markette ürün taşımaktan bazen kollarım, omzum ve belim çok tutuluyor. O zaman sürüyorum, ertesi gün hiç bir şeyim yok.
Babaannem ise çok iyi. Tek başına banyo yapamayan, yemek yapamayan, tuvalete gidemeyen, 5 adım attıktan sonra düşen kadın nasıl ayaklanmıştı? Kahvaltıları hazırlıyordu, yemek yapıyordu, evi toparlıyordu. Ben çok rahatlamıştım. Kremi ilk zamanlar günde 2 kere kullandı. 1 hafta sonra sadece akşamları, şimdi ise ağrıları başladığında. Genellikle havalar soğumaya başlayınca, ya da rüzgar aldığında.
Yaz yaklaştığında babaannem beni çarşıya götür dedi. Götürdüm, dondurma yedik, çay içtik. Uzun zamandır evden dışarı çıkamayan kadın haftada bir çarşıya pazara gitmek istiyordu artık. Ve inanılmaz şekilde motivasyonu
yüksekti. Kadına hayat ışığı geldi. Girişteki o üç merdivenden ne zaman inip çıksa merdivdenle konuşur. “En çok da beni sen üzüyodun, inip çıkamıyodum” der.
Fikret bey’e inanılmaz bir saygı ve sevgi beslemeye başlamıştım ki ne duysam beğenirsiniz? Meğer biz onun denekleriymişiz! İlk duyduğumda çok kızdım ona. Ama artık aramızda abi-kardeş muhabbeti vardı. Eşi hülya hanım da “ona kızma bir çok insana yardım etmek için belli deneklere ihtiyacı vardı” deyip konuyu detaylıca anlatınca hak verdim. Meğer bir krem üretmek istiyormuş bu ve benzeri hastalıklar için. Maksadı para
kazanmakta değil. Eşinin annesi fazla eklem sorunu yaşamış. Sürekli yurt dışından Türkiye’ye gelmek zorunda kalıyormuş eşi ve üzülüyormuş. Bir doktor olarak onu tedavi etmek isteyip başarılı olunca merak salmış ve başlamış daha fazla araştırmaya.
Bizden önce de onlarca hasta iyileştirmiş. Ama babaannem tamamen bir tesadüf. Çünkü hastalığı ağır ve fazla bulunmuyor. Zaten babaannemi tedavi ettikten 6 ay sonra kremi bir üretici bularak ürettirdi ve satışa çıkardı. Bu mucize saçan krem için fiyat da gayet uygun. Yakında eczanelere girecek. Şuan anlaşmaları tamamlamakla uğraşıyor. Ama bizim mahalle hala Fikret bana bir krem yap diyor. 🙂 Fikret abi de herkese kreminden veriyor.
Ben de tekrar sınava hazırlanıyorum şimdilerde. Fikret abi de sağ olsun bana burs
ayarladı. Bir abi, bir baba oldu bana desem yeridir. Üniversiteyi kazandığımda özel bir şirketin bursu ile masraflarım karşılanacak. Babaannemle birlikte üniversiteyi kazandığım yere gidip yerleşeceğiz. Yazları da Yalova’da olmak planımız. Hakkımızda hayırlısı artık. Yazımı okuyan herkese çok teşekkür ederim. Hepiniz sağlıcakla kalın.