Putin – Erdoğan Gerginliği mi var.? – Hakki İşbecer Yazıları
Putin’le görüşme çabası gereksiz bir saygınlık kaybına mı yol açtı.?
Bütün dünya şimdi bu durumun net olup olmadığının peşine düştü.
Erdoğan ile Putin arasında doğan soğukluğun giderek bir “görüşememe” sorununa dönüşmesinde, Türk tarafının Rusya’da olup bitenleri okuyamamasının önemli rolü var
Türkiye-Rusya, daha doğrusu Erdoğan-Putin ilişkilerinde bir soğukluk çıktı.
Erdoğan açısından bu soğukluğun giderilmesi için temel yöntem, yüz yüze bir görüşme yapılması. Ancak Putin Türk mevkidaşı ile buluşmak için acele etmiyor. Bunda bir ölçüde, Rus usulü “bak, bu ilişkide güçlü olan taraf benim, bunu bir kez daha hatırla” yaklaşımıyla özellikle ağırdan almanın etkisi var.
Ama ben yine de Rus liderin görüşme fikrine çok uzak olduğunu sanmıyorum. Çünkü daha önce de yazdığım gibi, yalnızca Rusya Türkiye için önemli değil, Türkiye de Rusya açısından önemli. Hatta Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sürdüğü 1,5 yıl içinde (bugün savaşın başlamasının üzerinden tam 18 ay geçmiş oluyor) Moskova’nın Ankara’ya ihtiyacının biraz daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Batı ile arasında bir “pencere”, uygun bir “arabulucu” adayı durumunda Türkiye.
Ama iki liderin bir türlü bir araya gelememesi konusu, artık sağır sultanın bile duyduğu, hatta abartma eğilimine girdiği bir soruna dönüştü ve giderek tersi bir etki yaparak aradaki soğukluğu arttırmaya başladı. Burada Türk tarafının Rusya’da olup bitenleri, Putin’in konumunu ve psikolojisini, ayrıca bazı uluslararası realiteleri yeterince okuyamamasının önemli bir faktör olduğunu düşünüyorum. Bunu açıklayacağım ama önce “kısmi soğumanın nedenleri” üzerinde duralım.
Kremlin, Azov komutanlarının salıverilmesine kızdı
Aslında Türkiye ile Rusya farklı cephedeler. Her ikisi de bunun farkında ve birbirleriyle yaptıkları iş birliğinin pragmatizm temelinde olduğunu iyi biliyor. Her ikisi de birbiriyle ilişkisini Batı’ya karşı kullanma derdinde.
Erdoğan ve Putin’in 2004-2011 dönemindeki “tanışma ve iş birliğinin ilk ciddi denemeleri” sırasında edindikleri deneyim, sonrasında (Suriye olayları, Rus uçağının düşürülmesi, “15 Temmuz”, Rus Büyükelçi’nin öldürülmesi vs.) 2016-2023 döneminde hem iş birliği hem de karşılıklı birbirine diş bileme, bazen de birbirini zor duruma düşüren hamleler yapma (ama sonradan hemen ilişkileri toparlama) gibi daha önceden görülmemiş bir süreç yarattı. Suriye’de, Libya’da, Kafkasya’da çıkarları ve tutumları birbirine ters olan iki devlet, liderlerinin geliştirdikleri orijinal formüllerle sık sık birlikte gibi göründüler, görünüyorlar.
Zaman zaman ortaya çıkan sorunlar yumağı arasında sonuncusu, Kremlin’in seçimlerde Erdoğan’a açık destek vermesi, ancak sonradan Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde Batı’yı öncelediğini düşündüren adımlar atmasıyla başladı.
Ukrayna lideri Zelenski’nin 7 Temmuz’daki Türkiye ziyareti sırasında Erdoğan’ın “NATO üyesi olmayı hak ettiniz” demesiyle, Bayraktar ortak üretimi ve başka askerî ticaret meselelerinde ve toprak bütünlüğü ile Kırım konusunda Moskova’yı kızdıran açıklamalar yapmasıyla sürdü.
Belki de Kremlin bunları sineye çekebilirdi ama bardak başka bir damla ile taştı: Rusya’nın esir aldığı beş Azov (Azak) Taburu komutanının savaşın sonuna kadar Türkiye’de kalması konusunda Erdoğan ile Putin arasında sözlü bir anlaşma yapılmıştı. Ancak Zelenski, ziyaretinin sonunda bu komutanları yanına alarak ve onlarla fotoğraflar çektirerek Ukrayna’ya götürdü. Ve bu durum Putin’i çok kızdırdı.
Türk tarafı bunu neden yaptı? NATO’nun Vilnius toplantısı öncesinde Ukrayna’ya/Batı’ya yapılan bu jestin Rusya’yı kızdıracağı öngörülemedi mi, bilemiyorum. Belki de olayla ilgili açıklanmayan ayrıntılar vardır (söz gelimi, acaba Erdoğan, komutanları verdiği Zelenski’ye “Al onları, sessizce götür” dedi de, Ukrayna lideri mi bu sırrı açık etti?). Bunlardan sonra bir de NATO zirvesindeki “birlik ve dayanışma ortamı”, Türkiye’nin İsveç’in üyeliğine karşı tavrını değiştirip yeşil ışık yakması, derken Rus basınından “Türkiye yine bizi sırtımızdan vuruyor” tepkileri yükselmeye başladı.
Ve bu tepki hala devam ediyor.