Yazar Mustafa Kazım Aydın Verme yetkiyi, görme etkiyi
Hollanda’da 22 Kasım’da erken genel seçim yapılmıştı, henüz hükümet kurulamadı. Hükümeti kurmak için pazarlıkta olan güçlü partilerden birinin sözcüsü geçen hafta ‘‘koalisyon görüşmelerinden çekildiklerini’’ açıkladı. Bu açıklama ‘‘Hollanda’da hükümet kurma çalışmaları çıkmaza girdi’’ diye haber oldu.
Hollanda Temsilciler Meclisi 150 üyeli. Seçim sonuçlarına göre sağ kanat çoğunluğa sahip. Sağdaki üç büyük partinin toplam 81 milletvekili (Özgürlük Partisi 37, Özgürlük ve Demokrasi İçin Halk Hareketi 24, Yeni Sosyal Sözleşme 20) var, koalisyon hükümeti kurmaya yetiyor. Seçimden birinci çıkan ve yabancı düşmanı (ırkçı) olarak nitelendirilen Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders güçlü bir sağ koalisyon kurmak için, 6 milletvekili bulunan Çiftçi Vatandaş Hareketi’ni de dahil ederek görüşmelere başlamış. Ancak sağda yer alan diğer partiler, Wilders’a tam güvenemediklerinden hükümet kurulamıyormuş.
Wilders anayasaya aykırı görünen, Müslümanlar başta olmak üzere yabancılar aleyhine verdiği tüm yasa tekliflerini geri çektiğini açıkladı. Ancak Yeni Sosyal Sözleşme Partisi ‘‘Ben yine de yokum’’ dedi ve görüşmeler çıkmaza girdi. Meclis’in atadığı koalisyon arabulucusu da umutsuz konuştu.
Seçimden 20 gün sonra gelmiştim, geleli bir ayı geçti. Google’ın çevirmenini kullanarak gelişmeleri izlemeye çalışıyorum. Okudukça kendi kendime endişelenip dertleniyor; ‘‘Ne olacak bunların hali böyle. İnsan verir yetkiyi, görür etkiyi; gündüz seçim, akşam sayım, sabaha hükümet. Sonra al eline kılıcı, çal dış güçlere ve enflasyon canavarının boynuna. Beline vurup yatalak yapmak yok, kelleyi uçurmacasına’’ diyorum…
‘‘Demek ki bizi kıskanmaları bundan’’ düşüncesindeyim. Bir yandan da piyasayı gözetliyorum; bu başıboşluğun sonu nereye varacak diye.
Eve 50-100 metre mesafede market ve yakıt istasyonu var. Merkeze inmesem bile hemen her gün pompadaki benzin ve mazot fiyatlarına bakıyorum. Sonra markete geçip raflar dolumu boş mu, fiyat etiketleri değişmiş mi diye inceliyorum.
Yok arkadaş! Ben kıskanmaya başladım, resmen çatlayacağım. Fiyatlar aşağı inebiliyor, yukarı çıkmıyor. Gıda ürünlerinde kampanyalar artmış gibi geldi. Her hafta peynir türlerinden birkaçında, et veya balıkta mutlaka indirim görüyorum. Benzin 1.90’larda, dizel (mazot) 1.80’lerde gezinip duruyor.
Geldiğimin ilk günlerindeydi. Benzini 1.94’ten 19.1’e inmiş gördüm. Kızıma ‘‘Benzinde indirim var depoyu fulle’’ dedim. Gayet kayıtsız ‘‘Baba cumartesi indirimidir o. Bizim istasyonda her Çarşamba ve cumartesi birkaç sent indirim yapıyorlar’’ dedi. Belli etmesem de bozuldum. Büyük iş başardığını sanan çocuğun beklediği takdiri göremediğinde yaşadığı duygusal dalgalanma gibi…
Sonra şu Hollanda siyasetinin geçmişine bir bakayım dedim. Meğer adamların hayat tarzı böyleymiş. ‘‘Ne Şam’ın şekeri, ne Arabın yüzü’’ örneği, tek adama yetki de vermiyor etki de istemiyor.
İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Hollanda’da koalisyon hükümeti kurulma süresi ortalama 94 günmüş. En uzun süre rekoru, halen geçici olarak görev yapan hükümetin kurulmasında kırılmış; tam 299 gün.
Nasıl ama?..
Tek adama yetki yok, etki yok, birkaç milyon euroluk kıç ısıtmalı lüks araçlarda caka yok. Ne hikmetse boynu vurulup kellesi uçurulacak güçler ve canavar da yok.
Acaba biz de…
Ataol Behramoğlu’nun şiirindeki gibi ‘‘Ben tek başına ne yapabilirim ki’’ deyip ‘‘yalnızlığın kuytuluğuna çekilmek’’ yerine…
‘‘Yetti gayri, vermeyeceğim işte’’ mi desek; yetkimize sahip çıksak, başkasının etkisine umut bağlamak yerine kaderimizi kendimiz mi çizsek…