ABD İÇİN HİZMET DÜNYA İÇİN FELAKET
IRAK’IN, SURİYE’NİN, LİBYA’NIN, AFGANİSTAN’IN VAZİYETİNE BAKIN
ORTAÇAĞ KARANLIĞINDA BİR ÜLKE BIRAKIP ÇIKTILAR.
ABD‟nin Ortadoğu ‟ya yönelik politikasında tek yanlılık açık bir biçimde görülmektedir.
Bölge imkanlarını diğer küresel güçlerle paylaşmak istemediği için ne başka bir devletin ne de herhangi bir uluslararası örgütün görüşünü ve katkısını aldı.
Örneğin, 2003 yılında Irak’ı işgal ederken ne Birleşmiş Milletlerden ne de NATO‟dan onay
ya da destek alma ihtiyacı hissetti.
Bu durumsal bir tavır değil, Başkan Bush‟un 20 Eylül 2002 tarihinde kamuoyuna duyurduğu ABD‟nin
yeni dış politika doktrinidir.
Buna göre, ABD çok taraflı uluslararası yapılardan ayrı olarak hareket edecek, kendi belirleyeceği şartlar altında “radikal İslami gruplarla” mücadele edecek ve Amerikan çıkarlarını zedelemeyecek yeni bir uluslararası istikrar ortamının oluşturulması sağlanacaktı.
Bu çerçevede, bölgesel ve küresel güçlerin çıkarlarını ve beklentilerini dikkate almadan İsrail‟le stratejik ortaklığını da kullanarak bölgede etkili olmaya çalışmaktadır.
ABD‟nin tarihi boyuncaen iyi konuştuğu dil, en kestirme yöntem olan savaş olmuştur.
ABD‟nin kullanacağı başka yol ve yöntemler olmasına rağmen, başlangıcından bugüne kadar temel Amerikan dış politika davranışı savaş olmuştur.
Daha fazla güç kullanılarak dünyanın Amerikan değerlerini benimsemiş duruma geleceğini ve küresel istikrarı sağlayacağını düşünen grupların ABD yönetiminde daha etkin oldukları görülmektedir.
Amerika Birleşik Devletleri, devasa imkân ve kaynaklarına rağmen burnunun önünü göremeyen, sürekli hesap hatası yapan, çıkar uğruna etnik ve din savaşlarını körüklemekten, darbeleri desteklemekten çekinmeyen, ve bunların sonunda dünyayı yaşanmaz hâle getiren bir süper güç. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ABD, kendisini tek kutuplu dünyanın lideri olarak konumlandırdı.
Çok büyük kaynakları ve zenginlikleri var.
Rezerv para durumundaki dolar, kontrollerinde.
Dünyanın en iyi üniversiteleri, araştırma kuruluşları ve teknoloji şirketleri orada.
Bu yönüyle birçokları için ilgi ve cazibe merkezi.
Gelin görün ki tarih bilmiyorlar, diplomasiyi beceremiyorlar, sosyolojiden anlamıyorlar, coğrafyaları kıt, iletişimden haberleri yok.
Afganistan’ın vaziyetine bakın!
Yıllarca bombaladılar, işgal ettiler, tanınmaz hâle getirdiler.
“Taliban ile, aşırı dincilerle mücadele ediyoruz, oraya demokrasi götüreceğiz” dediler.
Ortaçağ karanlığında bir ülke bırakıp çıktılar.
Geçmişte Vietnam’da da vahim hatalar yapmışlar, oradan da çekilmek zorunda kalmışlardı.
“Kitle imha silahları var, Saddam’ı devireceğiz, demokrasi getireceğiz” diyerek herkesi kandırdılar, Irak’ı işgal ettiler.
Ülke 10 yıl içinde tanınmaz oldu.
Petrolü ve yeraltı kaynaklarına el konuldu.
Tarihî eserler bile talan edildi.
Bugün ülke üçe bölünmüş durumda.
Suriye’de “Beşar Esad’ı devireceğiz, demokratik seçimler yapılacak, insanlar özgür olacak” dediler. Ülke çöktü.
10 yıl geçti, Beşar Esad koltuğunu koruyor, 11 milyon Suriyeli evini terk etti. Libya’da Kaddafi anti Amerikancı pozisyonda ısrar edince “Diktatör gitmeli” dediler.
NATO’nun Avrupalı ortaklarıyla operasyon yapıp Kaddafi’yi devirdiler.
Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip ülkesinde bugün milyonlarca insan açlık sınırında, ülke de fiilen ikiye bölünmüş durumda. Washington elindeki bu kadar kapasiteye rağmen dünyaya barış, huzur ve istikrar getirmiyor.
Attığı bu adımların ABD’ye bir faydası var mı?
Ben olduğunu sanmıyorum.
Yanmış yıkılmış, kaynakları tükenmiş, ticaret yapamayan, mülteci konumuna düşüp Avrupa’nın yolunu tutan insanların yaşadığı bir coğrafyanın kimseye yararı dokunmaz.
Gelelim Türkiye ve Afganistan ilişkisine.
Kapımıza akın eden on binlerce insan var.
Kaç kişinin sınırlarımızdan içeri girdiğini bilmiyoruz.
Tek bildiğimiz; ülkenin farklı yerlerinde otobüslerde veya yürüyerek ilerleyen, erkeklerden oluşan büyük Afgan kalabalıkların görüldüğü yönünde.
Afganistan’da çatışmalar devam ederken en kritik konulardan biri Kâbil Havalimanı’nın güvenliğiydi. Ancak Kâbil de düştükten sonra artık bu soru da havada kalıyor.
Taliban tamamen ele geçirdiği başkentte havalimanının kontrolünü başka bir ülkeye bırakır mı? Türkiye; lojistik, mali ve siyasi destek verilmesi hâlinde Kâbil Havalimanı’nın güvenliğini sağlayabileceğini ilan etmişti.
Hatta bu konu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden’ın NATO görüşmesinde ele alınmıştı.
Erdoğan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında Taliban lideri ile bir görüşmesinin söz konusu olabileceğini ifade etmişti.
Ankara-Kâbil ilişkisinin hangi hatta oturabileceğini önümüzdeki günler gösterecek.
Ortalık yangın yerine dönmüşken Türkiye’nin tek başına istikrarı ve güvenliği sağlaması, taşıyamayacağı bir sorumluluğu üstlenmesi pek mümkün görünmüy