ARD Sigorta Aracılık Hizmetleri





















ARD Sigorta Aracılık Hizmetleri

Afetler ve can yangını!

Yayınlama: 14.08.2021
Düzenleme: 14.08.2021 12:22
1.872
A+
A-

Türkiye bir afet süreci yaşıyor. Rize ve Artvin’deki selden sonra, Antalya Manavgat ve Ege’deki orman yangınları başladı. Yangınlar büyük ölçüde kontrol altına alınırken, Kastamonu ve Sinop’taki felaket başımıza geldi. Son yangınlar ile sel felaketlerinin yol açtığı kayıp ve zararlar henüz belli değil ama gelen haberlerden, canımızı çok yakacak boyutta olduğu anlaşılıyor.

Afet istatistiklerini merak ettim, bu konuda bilgi ararken, Anadolu Ajansı’nın 7 Mayıs 2021’de yayınladığı bir haber dikkatimi çekti. Haberde özetle şöyle deniliyor:

‘‘Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre, Türkiye’de son yıllarda değişen iklim koşullarının etkisiyle meteorolojik afetlerin oluşum sayıları, etkili oldukları süre ve şiddetleri artarken, daha önce fazla görülmeyen bazı afet türleri de sıklıkla meydana gelmeye başladı.

Akdeniz Havzası’nda yer alan Türkiye’de, 2020 yılında toplam 984 meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet rapor edildi. Bu sayı, 2019’da 936 olmuştu. Uzun yıllar dağılımına bakıldığında, 2020 yılında meydana gelen meteorolojik afet sayısı 1940-2020 periyodu içindeki en yüksek değer olarak kaydedildi.

Türkiye’de geçen yıl en fazla meydana gelen meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet, şiddetli yağış/sel oldu. 2020 yılında toplam 297 şiddetli yağış/sel afeti rapor edildi. İkinci sırada 262 olayla fırtına yer aldı…

Fırtınayı 223 olayla dolu takip etti. Ülkede geçen yıl etkili olan diğer meteorolojik afetler kar, yıldırım, don, heyelan, çığ, orman yangını, sıcak ve soğuk hava dalgaları ile sis olarak listelendi. Fırtına ve sel geçen yıl ülkenin büyük kısmında görüldü…’’

Bu yıl sayı ne olur bilmiyorum. Fakat haberdeki bilgileri okuyunca yüzüm ekşidi, içim buruldu acıdı…

Çünkü, sadece son 70 yılın kayıtlarına bakıp önlem alınarak bu afetlerin zararlarının en aza indirilebileceği ortada.

Orman alanları küçüldükçe yağışların sele dönüşeceğini, toprak kaymalarının artacağını biliyoruz. Derelerde selin hangi düzeye kadar çıkabildiğini geçmiş dönem izlerinden pekâlâ öğrenebiliyoruz.

Hangi tür yapının, hangi kalite malzeme ve betonun, ne tür ve şiddetteki doğa olayına dayanacağını ölçebiliyoruz.

Peki bütün bu bilgi ve öngörü olanakları sayesinde kayıplarımız ve acılarımız azalacak yerde niye artıyor?

Bilgi ve bilimi kulak arkası etmek; sadece siyasi veya parasal rant hesabıyla iş yapmak. Felaketlerle karşılaşınca da ‘‘Deredir taşar, yıldırımdır düşer, ormandır yanar, işin fıtratı böyle’’ diyerek inanç sömürücülüğü yapmak, akılla dalga geçmektir…

Manavgat’taki olayla konuyu örneklendirip bağlayayım.

Uzmanlar yangını her yönüyle ele alıp değerlendirdi ve şu sonuca vardı:

‘‘Tarım ve Orman Bakanlığı’nca, orman yangınları açısından tehlikeli zaman ve yerler dikkate alınarak planlama ve hazırlık yapılmamış. Yangın ihtimalinin yüksek olduğu yerlere en kısa zamanda ulaşacak şekilde ve yeterli sayıda havadan müdahale aracı konuşlandırılmamış. Manavgat’taki orman yangını da havadan erken müdahale edilemediği için kısa sürede büyüdü, böylesine büyük bir felakete dönüştü.’’

Biz ne yaptık, ne yapıyoruz?

Sorumlularından ve ilgililerinden hesap soracak yerde, ‘‘insanlar yanıyor, imdat’’ diyenleri susturmaya çalıştık, evi yanmayan başkanı suçladık…

Bu kadar şirazesini kaybetmeyenlerimiz de sus pus oturduk, oturuyoruz!..

 

 

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.